2018 | Akademik Birisi

Tez Konusu Nasıl Bulunur, Belirlenir ?

  Hiç yorum yok

Merhabalar şu sıralar yoğun bir şekilde tezimi yazıyorum. Sıkıldığım zamanlarda da buraya okumanız ve size yardımcı olması için bazı şeyler bırakmak istiyorum.
Bu yazımda tez konusu nasıl bulunur, danışman hoca bu safhada hangi noktada yardımcı olur, neler tez konusu olur, tez konusu bulmak için yapılması gerekenler nelerdir bunlardan bahsedicem.

Ders dönemimi bitirdikten sonra artık tez dönemime geçmiştim. İçimde bir rahatlama yaşadığımı hatırlıyorum. Son yazılı sınavımdan çıkınca hemen danışman hocamın yanına gitmiştim. Hocam aklımda bazı tez konuları var seçebilir miyiz diye. Nerden bilebilirdim bu işin aslında göründüğü kadar kolay olmadığını ! Danışman hocam bu o kadar kolay bir konu değil en az 1-2 ay uğraşmamız gerek diyince yüzüme bir yumruk indi sanmıştım 😅

Şimdi git 1 ay kendin bir konu bulmak için çalış sonra bana bulduklarını getir bir tez konusu çalışması yapalım dedi. Bende el mecbur geri döndüm ve hangi konuları bulabilirim diye çalışmaya başladım.

Literatür taraması yapmam gerektiğinin bilincindeydim. Bundan dolayı Yönetim ve Organizasyon bilim dalında daha önceden yazılmış olan bütün makaleleri google akademik ve ulusal tez merkezinden araştırdım. Daha sonrasında bulduğum anahtar kelimelerle bütün yabancı dilde yayım yapan bilimsel araştırmaları yapan sitelere daldım. Bu dalışın içinden çıkmam 45 günümü almıştı. Ancak kocaman devasa bir tez konusu havuzu oluşturmuştum.

Bu bulduğum tez konularını excelde harika bir şekilde listeledim. Çalışmanın ismi, Yazarı, Yılı vs. şeklinde listeledim. Şimdi artık danışman hocamın yanına gitmek için her şeyim hazırdı. Kendime güveniyordum çünkü detaylı bir çalışma yapmıştım. Memleketten doğruca danışman hocamın yanına gitmiştim. (Bu arada evini bana açan Mecnun arkadaşıma teşekkür edemeden geçemicem.) Hocam yaptığım çalışmayı çok beğendi. Ancak hiçbir konuyu beğenmedi. Bulduğum konuların hepsi yabancıydı. Beğenmemesinin sebebi ise bazı çalışmaların Türkçe olarak Türk yazarlar tarafından uygulanmış olması, bazı çalışmaların ölçeğinin bulunmaması, bazı çalışmaların ise yönetim ve organizasyon ile ilişkisinin bulunmamasından dolayı red yemiştim. Bu yediğim ikinci tokat etkisi olmuştu 😂.

Gerçekten çok şaşırmıştım. Çünkü Türk araştırmacıların çoğu tez konularında birbirlerinin tekrarına düşüyor ve araştırma modellerini bile aynı kuruyorlardı. Bunu literatür taramaları yaparken fark etmiştim. Aslında şikayet edilecek ne kadar çok kabul edilmiş tez var diye içimden geçiriyordum. Ancak bu noktada hep Füsun Çınar Altındaş hocamın " Örneklemi değiştirmek çalışmayı orijinal yapmaz" sözü aklıma geliyordu.

Hocam onun için hazırladığım 150 küsur çalışmanın hepsini 2 saat içinde eledi ve benden yeni konular bulmamı istedi. Ne yapacağımı bilmiyordum. Ertesi 3 gün boyunca hergün hocamın yanına gittim ve yeni fikirler sundum ancak olmadı. Ertesi pazartesiye daha iyi bir konu bulmamı istedi. Ben ise artık yorulmuş ve memleketime dönmeyi düşünüyordum.

Okuldan çıkıp arkadaşımın evine gelmiştim. İnternette aklıma gelen son bir anahtar kelimeyi aratmıştım. Bununla alakalı bir makaleyi indirdim. Çeviri yapa yapa okumaya çalışıyordum. Bir ara gözüme bir kelime ilişti bunun Türkçe karşılığını bilmediğim için sözlükten çevirisine baktım. O an ise benim tezimin başlangıcı olmuştu. Bu kelime bana göre harikaydı. Hemen yabancı literatüre baktım ve bu key word ile alakalı başyapıt denilebilecek 3-4 makale buldum ve makalelerin ölçeği vardı. Daha sonrasında ise hemen türkçe kaynaklarda bir araştırma yaptım ve bununla alakalı bir çalışmanın yapılmamış olduğunu gördüm.

Pazartesiyi artık iple çekiyordum. Hemen hocamdan randevu aldım ve öğleden sonra kapısındaydım. İçeri girdiğimde gözlerim parlıyordu. Hocamda bunu fark etmişti. Evet neler buldun bakalım dedi. Cümlelerim adete akıyordu. Konuşmamı bitirdiğimde hocama baktım. Olabilir bu konuya bir bakalım dedi. Bana artık kullanmadığı diğer çalışma odasını kullanabileceğimi söyledi ve odasının anahtarını bana verdi.

Büyük bir heyecanla profesörleri, doçentlerin, yardımcı doçentlerin (şimdi doktor öğretim görevlisi oldu) olduğu koridordan hızlı hızlı yürüdüm. Dersime giren hocalarımın kapılarının önünden birer birer geçiyordum. Kendime adeta bir akademisyen gibi hissediyordum. 😜

O gün ve ertesi gün hocamın odasında bu konuyla alakalı bir çalışma yaptım. Hocam ise çalışmalarımı dikkatle inceliyor ve hergün ilerleme kaydettiğimden dolayı daha fazla ödev veriyordu. Sırasıyla ana kaynakçamı belirlemiştim. Daha sonrasında ise araştırma modelimizi oluşturduk. Araştırma modeli burada en önemli safha çünkü sizi diğer çalışmalardan ayıran ve hipotezlerinizi kurduğunuz kısım burası.

1- Türkçesi çalışılmamış tez konusu
2- Araştırma Modeli
3- Hipotezler
4- Kaynakça
5- Çalışmanın orijinalliği
6- Ölçek

Bu altısı olmadan tez döneminize gerçek anlamda asla geçemezsiniz. Benim ise artık her şeyim hazırdı. Hızlı bir şekilde yüksek lisans tez öneri formunu enstitüye teslim ettik. İlk değil ikinci teslimimizde ise enstitü tez önerimizi onayladı ve resmi olarak ben artık tezime başlayabilirdim. (İlk seferde kabul edilmemesinin sebebi formda gözümüzden kaçan bir detayın olmasıydı. Sonradan düzelttik.)

Sözün özü tez konusunu bulmak tezi yazmanın bana göre en zor kısmıydı. Tez yazma sürecini yüzdelik dilime ayırırsak;
%50 Tez konusunu belirleme
%25 Tezi literatür ve kaynakça kısmının yazılması
%25 Ölçeğin uygulanması ve analiz edilmesi olarak görebiliriz.

ÖNEMLİ BİR TAVSİYE!!! Tez konusunu bulmak için bol bol okuma yapmak mutlaka gerekli. Her şeyi bir kenara bırakın ve indirebildiğiniz bütün makaleleri indirin ve özet kısımlarına ve sonuç kısımlarına göz gezdirin. Türkçe makaleleri okuyarak ise vakit kaybetmeyin. Çünkü gerçekten vakit kaybı.

Lütfen yorum yapmayı ve bu gibi yazıları anında okuyabilmej için abone olmayı unutmayın 😊✋

ORCID Numarası Nedir ve Nasıl Alabilirim?

  Hiç yorum yok

ORCID, Open Researcher ve Contributor ID'nin kısaltmasıdır. Bir nevi akademisyenlerin kafa sanal kimlik kartıdır. Kendi sitesinden kayıt alan ve kaydını tamamlayan tüm akademisyenlere sadece kendilerine has bir kimlik numarası verir. 

Dünyadaki yayım kuruluşları, dergiler, indexler ve diğer tüm akademik kurumlarla bağlantısı olan ORCID kullanıcı isimlerindeki benzerliklerin önüne geçmeyi amaçlıyor. Artık atıflardaki bahsedilen kişinin benzer isim ve soy isimdeki birisiyle karıştırılmasının da önüne geçilmiş olacaktır. 
Orcid 2014 yılından bu yana faaliyet göstermektedir. 
Türkiye'de de TÜBİTAK ULAKBİM ve YÖK arasındaki işbirliği ile yürütülen çalışmalar kapsamında, ORCID bilgisinin kullanılmasına karar verilmiştir.

Örnek bir ORCID kayıt numarası şunun gibidir: https://orcid.org/0000-0001-7625-6916

Sizde kendinize ORCID numarası almak istiyorsanız kayıt için: https://orcid.org/register

Lütfen yorum yapmayı ve bu gibi yazıları anında okuyabilmek için abone olmayı unutmayın 😊✋

Yüksek Lisans Mülakatında Ne Sorarlar?

  Hiç yorum yok

Forum sitelerinde en çok karşılaştığım sorulardan birisi olduğu için bende bu konuda kendi başımdan geçen tecrübeyi paylaşmak istedim. uludağ üniversitesinde işletme anabilimdalı Yönetim ve Organizasyon bilim dalının açmış olduğu yüksek lisans ilanına başvuru yapmıştım. Bu başvuruyu tamamen ümitsiz bir şekilde yapmıştım çünkü ales puanımdan ümitli değildim. O zamanlar 79 puanım vardı.(Şimdi 85 oldu)

Daha sonra günü geldi ve ön başvuru sonuçları açıklandı ve bende listedeydim. O an çok sevindim çünkü yaptığım ilk başvuru Bursa'ydı ve mülakata katılmaya hak kazanmıştım. Bursa hiç bilmediğim bir şehir olduğu için hemen haritasını açtım. Otogar nerede, okul nerede, nerelerde kalabilirim, nerelerde yemek yiyebilirim ve vakit kalırsa nereyi gezebilirim diye işaretlemeler yaptım ve notlar aldım. Daha sonrasında hangi otobüs nereye gitmek için kullanılır, toplu taşıma kartı nereden ve nasıl alınır bunların hepsini not aldım. Otobüslerin duraklarına kadar inceleme yaptığımı hatırlarım.

Memleketten gece bindim otobüse sabahın ilk ışıklarında ezan sesiyle birlikte bursaya iniş yaptığımı hatırlıyorum. Hemen otobüslerin hareket ettiği yere geçtim ve biniş kartımı aldım. Giriş sınavı ve mülakat aynı gündü ve bütün bölümlerin günü de aynıydı.  O yüzden otobüsü beklerken benim gibi olan bir çok kişi olduğunu fark ettim ve 5 yıldır görmediğim bir arkadaşımla orada karşılaştım. O da benim gibi sınava gidiyormuş. Numalarımızı aldık vs. daha sonra yola koyulduk.

Kampüsün içini hafızama kazımıştım. İner inmez vakit kaybetmeden hemen enstitüye gittim sınav yerimi, salonumu bunları öğrendim. Sonrasında ufak bir kahvaltılık atıştırması derken sınav vakti geldi.

Salonun önünde benimle birlikte aynı ilana başvuru yapanlar vardı. Toplamda ilan 5 kişilikti ve biz salonun önünde yalnızca 4 kişiydik. Hepimizin gözlerinde aynı parıltı.( Hepimiz kazandık :) ). Öyle olmadığını içeriye girince anladık. Sınav belletmeni çok heveslenmememizi sınav komisyonunun isterse kimseyi almama hakkı olduğunu ve hepimizin eli boş dönme durumu olduğunu hatırlattı. Olsun ben moral bozmadım. Asıl aklımda olan sınav sorularıydı.

Mülakatımı bir şekilde yapacağımı düşünüyordum ama asıl sorun yazılı sınavdı. Bir cuma sabahı sanırım saat 10.30 sıralarında bizim sınavımız başlamıştı. Sınavda 5 klasik soru vardı ve bir saat süre verilmişti. Sorular hiç beklemediğim yerlerden gelmişti ve gerçekten çoğu hakkında hiçbir bilgim yoktu. Tamamen doğaçlama olarak kişisel birikimimle cevaplar yazmaya çalıştım ama nafile 3-4 cümleden fazla yazı yazamıyordum. O an boşuna bu kadar masraf yapıp geldiğime üzülmüştüm.

Sorulardan kolay olarak yapabildiklerimden hatırladıklarım bazıları:
1- Lider nedir vasıfları neler olmalıdır.
2- Stratejik yönetim nedir tanımlayınız.

Diğer 3 soruyu ise hatırlamıyorum. Zaten onlara doğru düzgün cevap yazamamıştım. Bu cevap kağıtları toplandı ve öğleden sonra 1.30'da başlayacak olan sözlü mülakata kadar serbest olduğumuz söylendi.

Moral bozukluğu ile sınavdan çıkmıştım ve hiçbir ümidim kalmamıştı. Neyse Cuma günüydü gittim namazımı eda ettim geldim salonun önüne.  Sabah ki grup aynen bekliyoruz. Daha sonra komisyon üyeleri birer birer gelmeye başladı. (daha sonradan o hocalarımı çok sevecektim) İçeride çok katı bir hava vardı ve kapı her aralandıkça bu sert hava insanın yüzüne kırpaç gibi vuruyordu. Ben mülakat sırasında 4. sıradaydım ve içeriden gelen bu sert hava her kapı açılışında biraz daha beni tedirgin etmişti.

Böyle durumlarda kolay kolay heyecanlanmayan ben sıra bana geldiğinde aşırı heyecanla kapıyı tıklattım ve içeri girdim. Komisyon üyelerinden en çok Yücel hocamdan korkmuştum. Daha sonrasında montumu çıkarmak için izin istedim ve soru cevaplar başladı.
Sabahki olduğumuz sınavın cevap kağıdım ellerindeydi ve verdiğim cevaplar onları tebessüm ettiriyordu :). Daha sonra bu soruları bana yeniden yönelttiler ve neden cevaplayamadığımı sordular. Bende alan dışı öğrencisi olduğumu ve kendi alanıma göre soruları cevapladığımdan bahsettim.
Gayet anlayışla karşıladılar. Lisans eğitimi gördüğüm okul hakkında ve derslerimiz hakkında sorular sordular.
Neden yönetim ve organizasyon alanını tercih ettiğimi sordular. Bu sorulara hep en iyi cevapları verdim. Çünkü bu sorulara kendimi hazırlamıştım.
İngilizceyle aramın nasıl olduğunu sordular. Bende ingilizce hazırlık eğitimi aldığımdan bahsettim. Tamamen muhabbet havasında geçen birkaç dakikadan sonra işler ciddileşmeye başladı ve sıkıştırmaya başladılar.
Burada ne kadar hevesli olduğumu ölçmeye yönelik sorular sordular. İşte o zaman terlediğimi hatırlıyorum. Cevaplar üretmeye çalıştım, ikna etmeye çalıştım ama nafile gibi duruyordu. Daha sonrasında soğuk bir ses tonuyla tamam çıkabilirsin dediler. Ben bir maceranın sonuna geldiğimi anlamıştım.

Dediğim gibi mülakat cuma günüydü ve 3 gün sonra pazartesi günü kazananlar için kayıtlar vardı. Ben sınavlarımın iyi geçmesi durumuna karşılık öğretmenevinde kalmayı düşünüyor pazartesi de memleketime dönmeyi düşünüyordum. Ancak buna gerek olmadığını mülakattan çıkınca anlamıştım ve doğrudan memlekete döndüm.

Pazartesi günü ise değerlendirme sonuçları açıklandı. Hocaları ikna etmişim :)
Yeniden doğruca Bursa'ya gittim ve kaydımı yaptırdım. Artık İstanbul Siyasaldan sonra Uludağ Sosyal Bilimler Enstitüsü maceram başlamıştı 2017 martında...

Lütfen yorum yapmayı ve bu gibi yazıları anında okuyabilmej için abone olmayı unutmayın 😊✋

Japonların "Gambaru" İş Felsefesi

  Hiç yorum yok
Tez konumla alakalı araştırma yaptığım sırada karşıma çıkan ve Türkçe olarak henüz hakkında yazılmamış olan bir konu hakkında sizi bilgilendirmek istiyorum.

Japonların günlük hayatlarında kullandıkları ve uyguladıkları bir motivasyon felsefesinin ismi "Gambaru". Kelimeyi ilk duyduğumda ne demek olduğunu arattım ancak türkçe bir kaynak bulamadım. Bu yüzden literatüre bir katkı yapmak gerektiği kanısına vardım.

Sözcüğün kullanışı daha çok bir iş yapış felsefesini anlatıyor. Hangi işi yapıyorsan yap, en iyisini yapmalı ve en iyi sonuca ulaşmalısın demek anlamında kullanılıyor. Bu sayede tüm Japon halkının motivasyonunu arttırmak için de bir kırbaç etkisi gösteriyor.
Bir öğrenci sınavlarına hazırlanıyor en yoğun şekilde çalışmalı ve en başarılı şekilde sınavlarından geçmeli. Bir futbolcu maç sırasında en yüksek performansını sergilemeli ve takımına başarıyı getirebilmeli. Bir işçi bir evin duvarını örerken en iyi ve nizamlı şekilde örmeli ve hata payı olmamalı.

Gambaru çalışma felsefesi japon şirketlerinde çalışanlar içinde çok yoğun bir şekilde kullanılıyor ve şatışların artmasına katkı sağlanması amaçlanıyormuş.

Bu kelimeyle alakalı kalıplaşmış bir atasözleri bile mevcut ingilizce "The monk who does not work should not eat.". Türkçesi ise "Çalışmayan rahip bile yememeli". Bu atasözü, birinin çalışması gerektiğine ve çalışan bir kişinin yaşayabileceği gerçeğine değinir.
Japon halkı, gambare terimini sıklıkla ve çeşitli nedenlerle kullanıyor. En azından günde bir kez güle güle derken veya bir mektubun sonuna temenni olarak bunu ekliyorlar. Japonlar bu ifadeyi, "Hedefinize ulaşana kadar lütfen sıkı çalışmanızı sürdürün" ifadesiyle birbirlerini teşvik etmek için kullanıyorlar.

 Japonya'nın Kobe kentinde 1995 yılında meydana gelen depremden sonra Kobe halkının, şehirlerini yeniden inşa etmeleri ve hayatlarını yeniden inşa etmeleri için "Gambare Kobe" sloganı kullanıldı.


















Never ever give up, even and especially when there's no chance of winning.
Başarma ihtimalin olmasa bile asla çabalamaktan vazgeçme.

Lütfen yorum yapmayı ve bu gibi yazıları anında okuyabilmej için abone olmayı unutmayın 😊✋

PepsoDent Markasının İlginç Hikayesi

  Hiç yorum yok
Biraz farklı ve ilginç bir yazı olacak bugün. Tahminimce hayatınızda hiç duymadığınız belki de daha önce hiç merak etmediğiniz bir hikaye. Ancak tamamını okuduğunuzda sizi fazlasıyla aydınlatacak ve bugünlük bu kadar bilgi yeter diyebileceğiniz türde bir yazı ile karşınızdayım.

1900'lerin ilk yıllarında Amerika'lı tanınmış bir yönetici olan Claude Hopkins'e bir yakın arkadaşı gelir ve ona bir şeyden söz eder. Bu yeni bir tür icattır. Arkadaşının söylediğine göre bu, dişler için kullanılan naneli ve köpüklü Pepsodent ismini taktığı bir macundur. Bu daha önce kullanılmamış bir şeydi.
Claude pazarlamacılığı ile ön plana çıkmış ve kendisini kanıtlamış müthiş bir reklamcı ve yöneticiydi. Arkadaşının, bu fikrini paylaşmak için onu seçmiş olmasına şaşırmamak gerek.
O yıllarda Amerikalıların diş sağlıklarının hızla düştüğü ve görünüşlerinin kötüleştiği bir gerçekti. Çünkü insanlar zenginleşme, endüstrileşme, dağıtımın kanallarının çoğalması gibi sebeplerle şekere daha kolay ulaşabiliyor ve bolca tüketiyorlardı.

Birinci dünya savaşı sırasında asker seçimleri yapılırken bu durum hükümet yetkilileri tarafından fark edilmiş ve bir sağlık sorunu olduğu kabul edilmişti.

Böyle bir girişim daha öncesinde macun yerine toz şeklinde yapılmış ancak bu ürün dişlere zarar vermiş, insanların dişleri kırılmış ve düşmüştü. Hopkins bu yüzden bu girişimi mali bir intihar olarak görüyordu. Biraz düşündü ve arkadaşının teklifini reddetti.
Daha sonrasında ise arkadaşının baskıları sonucu bunun tanıtımı teklifini kıramadı ve kabul etmek zorunda kaldı. Bu Hopkins'in şimdiye kadar ki en karlı girişimi olacaktı ancak Hopkins henüz bunun farkında değildi.

Hopkins kısa sürede PepsoDent'i dünyanın en tanınmış markalarından birisi haline getirdi ve Amerikalılara diş fırçalama alışkanlığını kazandırmaya başladı. "PepsoDent Gülümsemesi" diye bir deyim bile ortaya çıktı.
1930'lara gelindiğinde ise PepsoDent Çin, Güney Afrika, Brezilya, Almanya gibi ülkelerde satılmaya başlandı.
Anketörler daha sonraki yıllarda yaptıkları araştırmalarda diş fırçalama alışkanlığının Amerika'nın yarısından fazlasına çok hızlı bir şekilde kazandırıldığını ortaya koydu.

PepsoDent'in içindeki temel bileşenler günümüze kadar ulaştı ve şu anda sağlıkla alakalı her yerde kullanılıyor.

Kaynakça:

The Power of Habit: Why We Do What We Do in Life and Business

Yazar: Charles Duhigg
Çeviri: Mustafa Ali Özay

Lütfen yorum yapmayı ve bu gibi yazıları anında okuyabilmej için abone olmayı unutmayın 😊✋

Prof Kitap'ın Kitapları Hakkında

  Hiç yorum yok
Bir önceki yazımda Prof Kitap isimli yayınevi hakkında sizlere gerekli bilgileri vermiş ve alışveriş sürecimden kitapların kalitesine dair bilgiler vermiştim. O yazıma buradan ulaşabilirsiniz.
Bu yazımda sizlere kitapların içeriği hakkında bazı izlenimlerimi aktarıcam. "Ben Dünya Tarihini Değiştirenler" setini satın almıştım.
Ele alınan konular açısından kitaplar akıcı bir şekilde ilerliyor. Genel olarak duyduğum ancak unuttuğum veya tam bilgiye sahip olmadığım konuları elimin altında bulundurmanın ve zevkle okumanın güzelliğini yaşıyorum.
Ancak okumalarım sırasında rahatsız edici ve insanın konsantrasyonunu bozan çok fazla kelime ve harf hatası ile karşılaştım. Öyle ki bazen cümlenin anlam bütünlüğünü tamamen bozucu kelimeler yanlışlıkla yazılmış. Noktalama işaretlerinin yanlışlığı insanın okuduğunu anlamasını zorlaştırırken bazen can sıkıcı bir hal alabiliyor. Ortalama olarak her 4-5 cümlede bir harf, kelime ve noktalama hatası ile karşılaşmak mümkün.
Ancak genel olarak konuya hakim olabiliyorsunuz. Yazılanların kesinlikle insan katkısı oluyor. Benim seçtiğim sette her 2-3 sayfada bir başka bir olay anlatıldığı için bu durumlar beni zorlamıyor ve okuma şevkimi kırmıyor. Roman ve polisiye ağırlıklı setler sattıklarını da biliyorum. Bu tür kitaplarda nasıl bir motivasyon bozukluğu ile karşılacağınızı bilemem.
Bu yüzden roman türlerinin çoğunun çeviri olduğunu hesaba katacak olursak profesyonel bir çeviri ekibinden yararlanmadılarsa kitap içinde kurulmuş olan cümleleri hayal bile etmek istemiyorum.

Bu kadar titiz çalışan, müşteri memnuniyetine önem veren bir kitabevinin bu tür yazım hatalarını görmezden gelerek kitapları basması üzücü. Piyasaya bu kadar iyi ve hızlı girmiş bir kitabevinin bu konuya dikkat etmesi gerektiği kanısındayım zira kitapları bir lise öğrencisine okutsalar bile fazlasıyla kelime düzeltmesi yapabilirler.

Prof Kitap Hakkında

  5 yorum

Size yeni keşfettiğim ve deneyimlediğim bir kitabevinden bahsetmek istiyorum. Prof Kitap ismini kullanan bu kitabevi çok çok uygun fiyata kitaplar satıyor. Kitapların hepsi 3'er lira. İlk başta reklamını gördüğümde ve sattığı kitapları görünce olur mu ya öyle şey dedim. Ancak bir sipariş vermeye karar verdim. Ödeme seçeneği olarak kredi kartı yerine kapıda ödeme yöntemini seçtim güvensizliğim hala devam ettiği için. 6 kitaptan oluşan Dünya Tarihini Değiştirenler setinin siparişini geçtim.
Aradan 2 gün geçti ve beni arayıp adresi onaylattılar, onay vermemle kargoya verdiler. Daha sonrasında ise 2 günün ardından kitaplar elimdeydi. Kitapları şöyle bir inceledim. Dizginin, mürekkep kalitesinin ve kağıt tipinin başarılı olduğunu söyleyebilirim.

Sizde benim gibi kitap sevdalısı ve kitaba dokunarak okumayı sevenlerdenseniz ancak öğrenci olduğunuzdan dolayı bütün cep harçlığınızı kitaplara yatırmaktan korkanlardansanız bu siteyi tercih edebilirsiniz. 

Kitabevinin eksik noktalarına gelecek olursak arkasında bandrol olmasına rağmen barkod tüm kitaplarda aynı ve sahte. Ayrıca benim sipariş paketimin içinde fatura yoktu. Bunları ben sorun etmem diyorsanız gönül rahatlığı ile sipariş verebilirsiniz. 
Siz yine de aradıklarında faturanızı isteyin vergi kaçakçılığına izin vermeyin.

Behavior ve Behaviour Arasındaki Fark Nedir?

  Hiç yorum yok
Makale okurken behavior kelimesini her gördüğümde acaba burada "u" kelimesini unuttular mı diye kendi kendime sormaktan alıkoyamazdım bu düşüncemi. Ancak tez konumu belirleme süreci içerisindeyken bol bol Organizational Behavior ile ilgilendiğim ve bu doğrultuda okumalar yaptığım için farklı farklı yerlerde bu iki kelimenin de kullanıldığını gördüm. Daha sonra internette ufak bir arama yaptığımda ise bu konuyla alakalı bir türkçe açıklama olmadığını fark ettim. Peki nedir bu fark ?

Behavior kelimesi Amerikan İngilizcesi'nde kullanılan hal. Yani Amerikan İngilizcesi'nde "u" yok. Ancak dünya genelinde daha çok tercih edilen ve kullanılan ise behaviour yani "u" nun olduğu hal. Aralarında ki tek fark bu bunun haricinde anlam ve kullanım ile alakalı bir farklılık bulunmuyor bilginize :)

Lütfen yorum yapmayı ve bu gibi yazıları anında okuyabilmej için abone olmayı unutmayın 😊✋


İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *